google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html
top of page
Yazarın fotoğrafıAçelya Daştan

Acının Ressamı “Frida”

Güncelleme tarihi: 13 Nis 2021

“Bildiğim tek şey şu ki, resim yapıyorum çünkü buna ihtiyacım var.”

Frida Kahlo

Frida Kahlo; yaşadığı her acıyı, en derinlerinde hissettiği o sancılı aşkı sanatına konuk etmiş bir ressamdır. Yaşamındaki acılarla kavrulmuş, yana yana olgunlaşmış bir insandır o. Hayat, Frida için her zaman büyük bir sınavdı ve o, hayat sınavından kendini defalarca doğurarak geçmeyi başarmış biriydi. Hayat onun için hiçbir zaman kolay olmadı.


Frida, dört kız çocuğu bulunan bir ailenin üçüncü kızı olarak dünyaya gelir. 1907 yılında doğmasına rağmen doğum tarihini Meksika Devrimi’nin gerçekleştiği yıl olan 1910 olarak kaydettirerek devrim ile arasında bağ kurmak ister. Hiçbir zaman sağlığı tamamen yerinde olan biri olamaz. Sağlık sorunlarıyla daha altı yaşındayken tanışır. Babasıyla gezintiye çıktığı bir sırada ayağı ağaç köklerine takılarak yere düşer. Bu olay sonucunda çocuk felci geçirir ve bir ayağı topal kalır. Kendisine ilk lakabı takılmıştır artık: “Tahta Bacak Frida.” Kendisi de yaşadığı acıyı şu sözlerle anlatır: “Bir gerçek varsa o da bedenime acının ilk kez o gün girmiş olduğudur.”



Hayatının dönüm noktası olan kazayı ise on yedi yaşındayken yaşar. Okuldan çıkıp eve dönmek üzere otobüse bindiği sıradan bir gündür ama ne yazık ki sıradan bir şekilde ilerlemez. Bindiği otobüs bir tramvay ile çarpışınca otobüsün içindeki çoğu kişi hayatını kaybederken Frida da ölümden döner. Çarpma sonucunda bel kemiği üç yerinden kırılmış, kaburgaları, leğen kemiği ve sağ ayak kemiği çatlamıştır. Daha da kötüsü bir demir parçası uterusuna kadar girmiştir. Çok acılar çekerek çok zor ameliyatlara maruz kalır. Yatağa bağımlı bir insan olsa dahi yine de resim yapmayı her şeyden çok istiyordur, resim tutkusunun sönmesi söz konusu bile değildir. İyi derecede sanat tarihi bilgisi ve resim yeteneği vardır. Bir marangoz, yatağının iki tarafına takılı, özel bir resim sehpası yapar ona. Tepesine ise bir ayna yerleştirir. Genç Frida, alçılar içinde yatarken göğsünün üstüne koyduğu kağıdı tepedeki aynaya bakarak çizer ve tuvali boyar. O aynaya bakarak yaptığı ilk çalışma kadife elbiseli kendi portresi olur.



Resimlerini politik resimleriyle ünlü olan Diego Rivera’ya gösterebilme şansını elde eder ve sanatıyla onun ilgisini çekmeyi başarır. Bu tanışıklık gitgide yakın ilişkiye dönüşür ve Frida ile Diego evlenir. Onlarınki tam bir fırtınalı evliliktir. Bir iyi bir kötü, bir mutlu bir mutsuz, bir kavgalı bir barışık, bir şefkatli bir acımasız…



Her ne kadar ona aşkı yaşatmış olsa da en büyük acıları yaşatan kişi de yine Diego olur. Hatta Frida, sonraları bu ilişkiyi tanımlarken Hayatımda iki büyük kaza geçirdim; biri Diego’ydu ve diğerinde ise bir tren az daha beni öldürüyordu. Diego kesinlikle çok daha yıkıcıydı. cümlelerini kuracaktır.


Frida'nın meşhur aşkı, bir kadın düşkünü olan Diego, Frida'ya kendini farklı kadınlarla birlikte olmaktan alıkoyamayacağını ama özünde sadece onu seveceğini söylemiş ve Frida tarafından anlayışla karşılanmıştır ama özellikle ikilinin Amerika’da yaşadığı dönemde Diego’nun sadakatsizlikleri Frida’nın canını çok yakıyordur. O, her ne kadar sadakat değil bağlılık sözü istemiş olsa da bu durum ona sandığından da ağır gelmiştir. Frida, Amerika ve Meksika arasında bölünmüş hayatını, 1933 yılında New York’ta yaptığı “My Dress Hangs There” isimli eserinde anlatır.



Hayatta en çok istediği şeylerden biri de anne olmaktır ama hayat bu dileğinde de onun yüzüne gülmez. Sağlık sorunları sebebiyle ilk çocuğunu aldırdıktan sonraki hamileliklerinde de iki kez düşük yapar. 1932 yılında yaptığı “Henry Ford Hospital” adlı eserinde, yaşadığı acıyı tüm yalınlığıyla tuvale aktarır başarılı ressam.



Diego ve Frida’nın ilişkisi günden güne kötüleşir. “Diego rengi gören adam, Frida da rengi giyen kadındı ve 1922 yılından beri…” Bu cümleler, Frida’nın Diego’ya yazdığı mektuplarından birinde geçiyor ve şöyle devam ediyor: “Yaşanan tüm saatlerden sonra. Vektörler asıl yönlerinde devam ediyor. Hiçbir şey onları durdurmuyor. Canlı histen başka bir bilgileri yok. Tek istedikleri bir yerde buluşana kadar devam etmek. Yavaşça. Büyük bir huzursuzlukla ama altın parçanın her şeye kılavuzluk ettiğine dair güvenle. Hücresel bir diziliş var. Hareket var. Işık var. Tüm merkezler aynı. Budalalık diye bir şey yok. Her zaman olduğumuz ve olacağımız gibiyiz. Aptal kadere bel bağlamıyorum.”


Ressamın kendi kucağında kocasının olduğu tablosu çok çarpıcıdır. Bu resimde merkezde Diego vardır, aynı hayatında olduğu gibi. Meksika tarihinden sembollerin de olduğu bu resimde Frida, hiç sahip olamadığı çocuğunu kucaklar gibi Diego’yu sevgiyle kucaklıyordur adeta.



New York’ta geçirdiği operasyon Frida’ya sağlığına yeniden kavuşacağına dair umut verir ancak Meksika’ya döndükten sonra ağrıları dinmez. Hem fiziksel hem de mental olarak ağrılarla boğuşan Frida, derin bir depresyona girer ve “The Wounded Deer” isimli tablosunda kendini bir geyik vücudunda resmeder. Vücuduna oklar saplanmış bir halde ormanda gezinen bu geyik, Frida’nın içinde bulunduğu ruh halini de gözler önüne seriyordur adeta. Bu tabloda çaresizlik ve umut kol koladır. Kimi eleştirmenler, bu resimde Frida’nın kaderini değiştirme gücü olmadığını anlatmaya çalıştığını söyler. Frida, hayata boyun eğmiştir sanki.



Kocasının onu kız kardeşiyle aldattığını öğrendiğindeyse hayal kırıklıklarıyla bitirir evliliğini Frida. Biten evliliğinin ardından da “İki Frida” tablosunu yapar. Bu tabloda, Diego’nun kendisini bir zamanlar sevdiği, otantik giysiler içindeki hali ve aldatılmış olan diğer Frida kalbinden gelinliğine akan kanıyla yan yana oturuyordur.



Yine Diego yüzünden çektiği acıları yansıtan “Birkaç Küçük Kesik” tablosu da bir hayli çarpıcıdır. Tabloda yatakta kanlar içinde yatan kadın Frida’nın kendisi, başında elinde bıçakla bekleyen kişi ise eşi Diego Rivera'dır. Resmin ortasındaki yazıda ise “Birkaç Küçük Kesik” yazıyordur. Bu cümle o yıllarda gerçekleşen bir cinayetin haberine dayanıyordur esasen. Karısını öldüren bir adam savunmasında “Yalnızca birkaç küçük kesik” der cinayetinin ardından. Frida da yaşadıklarıyla bu cinayeti birleştirir.



Frida Kahlo, akciğer embolisi nedeniyle hayatını kaybettiğinde henüz 47 yaşındadır. Geride elli beşi otoportre olmak üzere yüz kırk üç tablo bırakır. Öldüğü yıl yaptığı “Yaşasın Hayat” isimli tablo, onun hayata bakışını özetler gibidir.



KAYNAKÇA

Yaycıoğlu, Nur, Bir Psikoloğun İtirafları, Pozitif Yayınları, 2011

445 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Komentáre


bottom of page