top of page

“Bu dünyaya neden geldiniz?”

  • Yazarın fotoğrafı: Ayşegül Narin
    Ayşegül Narin
  • 11 Nis 2021
  • 3 dakikada okunur

Bu dünyaya neden geldiniz? Arrival yani “Geliş” filminin görünüşte cevabını aradığı soru bu. “Arrival” uzaylılarla ilgili yapılmış sayısız bilim kurgu filmlerinden biri. Ama onu diğerlerinden ayıran en önemli özelliği sorduğu sorulara yüzeysel cevaplar aramaması. Bu cevapları biz de arayacağız ama önce kısaca filmin konusunu anlatayım.

Dünya’nın 12 farklı bölgesine UFO’lar yani tanımlanamayan uçan nesneler inmiştir. Dolayısıyla da bu durum dünyanın pek çok yerinde paniğe yol açmıştır. Hikâyenin kahramanı Dr. Louis dünyanın önde gelen dilbilimcilerinden biridir. Bundan sonrasını tahmin etmek zor değil. Filmimizde insan dışındaki bu akıllı canlı türüyle iletişim kurma görevi Dr. Louis’in de dahil olduğu bir grup bilim insanına verilir. Bu bilim insanları uzaylıların dilini çözüp onlara “Bu dünyaya neden geldiniz?” sorusunu yöneltecektir.


Bu filmdeki en önemli temalardan biri de dil. Uzaylıların dilini çözmeye çalışıyoruz. Ve uzaylılar bize dil hediye ediyorlar. Bu hediyeyle yani dil yoluyla anlatmak istedikleri asıl şey ise zamanın lineer olmadığı. Ne demek zamanın lineer olmaması? Biz insanlar zamanı nasıl düşünürüz? Bir geçmişimiz vardır. Geçmiş, bildiklerimizdir. Ve bizler de geleceğe doğru ilerleriz. Gelecek bizim için bilinmeyendir. Zihnimizde bilinenden bilinmeyene doğru yönelmiş algısal bir zaman oku var. Bu film bize daha derin bir katmanda bunu sorgulatıyor.

Bizler zamanın gözlemcileriyiz. Ve konuştuğumuz dille zamanın bir ilişkisi var. Mesela Türkçe konuşan insanlar olarak size soruyorum. Gelecek sizce önümüz müdür arkamız mı? Peki ya geçmiş? Şarkılarımıza bile geçmiş: “gelecek günler sonsuz önümüzde.” Oysa And Dağlarında yaşayan Aymara insanlarının dilinde bunun tam tersi. Onlar geçmişi “önde” geleceğiyse “arkada” algılıyor. Yani zamanı nasıl algıladığımızı öğrendiğimiz ve kullandığımız dil doğrudan etkiliyor.

Arrival filmindeki uzaylılar da hiç şüphesiz farklı bir kültürel ortamda yetişmişler. Dolayısıyla konuştukları dil ve kullandıkları alfabe de buna göre oluşmuş. Dilin tasarımı dikkatinizi çekti mi? Tümüyle dairesel. Bu arkadaşlar evrensel bir dil geliştirmişler. Kâinatın dili. Bu dilin cümleleri dairesel. Çünkü içinden çıktığı uzaylı kültürü zamanı bizim gibi bir ok olarak değil de daire olarak görüyor. Onlar için gelecek de geçmişten farklı değil. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği aynı anda görebiliyorlar. Uzaylılara göre gelecek de zaten yaşandı. Sadece biz insanlar bunu göremiyoruz ve dolayısıyla hatırlayamıyoruz.

İşte bu son derece estetik yazıyı buna göre tasarlamışlar. Logogramlarla yazıyorlar. Alfabe ve hece yazısı olan bizim fonogramlarımızın aksine herhangi bir sesi veya heceyi değil doğrudan bir ifadeyi anlatıyorlar. Çince karakterler, Japon kanjileri, Mısır hiyeroglifleri gibi. Bizdeki söz uçar yazı kalır prensibindeki gibi konuşmanın aksine uzaylıların kullandığı bu logogramlar zamansız. Tıpkı uzaylıların gemileri ve vücutları gibi yazılı dillerinin de ne başı ne de sonu tam olarak belli değil. Biz başımıza gelenleri yazınca buna tarih diyoruz ya bunlar hem başımıza gelenleri hem de gelecekleri yazabiliyorlar. Bu tür bir yazıya bizim kültürümüzde bir isim konsaydı ne olurdu acaba? Durun bir dakika. Bunun için zaten bir kelimemiz var: alın yazısı.

Uzaylılar alın yazısını okumayı sökmüşler. Yazmayı da başarmışlar. Şimdi de bize öğretmeye gelmişler. Bunu nereden mi çıkartıyorum? Filmin en başından. Kahramanımız ne diyordu?

“Bellek tuhaf bir şey. Hiç düşündüğüm gibi işlemiyor.”

Zamanla çok bağımlıyız. Onun düzeniyle. Daha bu ilk cümleleri işitip görüntüleri görmeye başladığımız anda uygulamalı olarak bir tuzağa yakalanıyoruz.

Filmin bana göre en derin anlamı olan ve henüz üçüncü dakikada görmemize rağmen filmin son sahnesi olarak kabul edebileceğimiz adeta hayatımızı sembolize eden dairesel bir koridorda yapılan şu yürüyüş. Hayatımızın hikayesi.

Hayatımızın cümlelerini bir bütün olarak kuruyoruz. Belki de her şey çoktan yaşandı ve bitti. Ama biz böylesi bir üst düzey algılamaya henüz sahip değiliz. Bunun için yeni bir dil öğrenmeliyiz. Uzaydan ya da bilmediğimiz yerlerden gelen mesajları görmeye ve çözmeye çalışmalıyız.

Ve bir gün uzaylıların bizi ziyaret etme ihtimalinden ve bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde onlara soracağımız “bu dünyaya neden geldiniz?” sorusunu onlara sormadan önce kendimize sormalıyız: “Bu dünyaya neden geldik?”
 

KAYNAKÇA

1 Comment


Serkan Arslan
Serkan Arslan
Apr 11, 2021

👏👏👏👏

Like
bottom of page