google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html
top of page
Yazarın fotoğrafıAyşe Süreyya Özavar

Dildâr'a Sesleniş

’Beni candan usandırdı, cefâdan yâr usanmaz mı?

Felekler yandı âhımdan, murâdım şem'i yanmaz mı?’’ diye sorar, aşıklar kafilesinin mihmandârı ve rehberi Fuzûlî. Bu beytin hazine sandığının altına gömülü olan define şu sözleri inilder gibidir: Ey sevgili, ben sensizliğe bunca imân etmişken bu ısrar nedendir? Ben sensizliğe boyun eğdikçe yokluğunun tasmasını sıkılaştırmanın, beni âh-u zâra mahkûm etmenin sırrı nedir? Kabulümdür, cefa vermek sana eza çekmek bana yaraşır ve güzellik senin adın, hüzün benim ismimdir fakat güzelleri çirkin bırakan Zarafet Timsali, ciğerimin yangınından tüten duman yedi kat göğü esir almışken, hiç mi bakmazsın bu sema niçin böyle karalara bürünmüş diye…



‘’Kamu bîmârına cânân, deva-yı derd eder ihsan

Niçün kılmaz bana derman, beni bîmarı sanmaz mı?’’

Ey sevgili; sana kavuşamamak, ulaşamamak, senden nasip almamak dert değil, bir şekilde dayanıyorum bu acıya ama, sevda işinde elime su dökemeyecek olanlara tebessüm edip ihsanda bulunuyorsun ya.. İşte buna ne can dayanıyor ne yürek. Meselem vuslat, menzilim sen değilsin sevgili, ben senin yollarına yüz sürmeyi, rüyalarımda seni görmeyi, dualarımda seni dilemeyi sevdim. Buna rağmen, yad ellere derman bana dertsin, bilirim. Açık kalp ameliyatında yüreğim, sol yanıma uzanır hep senin ellerin. Şifadır bakışların, bunu bütün hekimler tasdik eder, buna rağmen sevda kaybından yavaşlamakta nabzım. Elinden deva bulan bunca candan biri olamamanın ızdırabında yakılmaktayım. İbrahim'in atıldığı ateşten ziyadedir yangınım.


‘’Şeb-i hicran yanar cânım, döker kan çeşm-i giryânım

Uyadır halkı efgânım, gara bahtım uyanmaz mı?’’

Hiç kavuşamamışken her gece başka bir ayrılık beni sağ kor' mu? ‘’Billah bu gamhâne bir ah etmeğe değmez’’ diyen İzzet Molla’yı dinlemediğimden mi verdiler infaz fermanımı… Çiçeklerin açmasına, Güneş’in doğmasına, doğa olaylarına neden olan gözlerini görmeyenlerin mahkemesinde ben aşkımı nasıl savunayım? Avnî’nin Aşk Kanunu’ndan öte, sıkıyönetimde sevdim seni. Gözlerimden akan yaşlardan gerdanına inci dizsem başını secdeden kaldırabilir miydin, ey Dildâr'ım?... Bunca feryada başıboş köpekler bile inilti kopartırken, senin muhitine varamadan kırılan sesime ben ne çâre bulayım?


‘’Gûl-i ruhsârına karşu, gözümden kanlu akar su

Habîbim fasl-ı güldür bu, akar sular bulanmaz mı?’’

Çehren, çehrendeki nûr… Ay bilmem ki ışığını alnından mı alır? Yanaklarındaki gülzârlar, kalbimin zar zar derûnundan suyunu alır. Gül vaktinde bülbüller terennüm ederken benim bu suskunluğum nedendir? Bu sus payının hükmü ne zaman feshedilir? Hâkimi sen olan mahkemenin adaleti mi olur, sevgilim. Adalet yerini bulacak olsa, aldığın ilk nefesten nafaka yazacaklar kararıma. Ne o divan kalacak ne de terazi. Aşkta adalet olmaz, sevgilim; olsa da o makam sende kalmaz.



‘’Gâmım pinhan dutardım ben, dedîler yâre kıl rûşen

Desem ol bî-vefâ bilmen inanır mı inanmaz mı?’’

Sırrı fâş ettik, dile düştük, ele avuca bakar olduk... Aşkımızın asaletini, vakarını kaybettik diye âşkın teslimiyetinden de men edildik. Sırdın sen bana, giz'din. Kalbimde ilelebet çözülemeyecek bir bulmaca idin. Ne başından ne de sonundan, okunsa da anlaşılmayacak bir naattın. Halbuki demişlerdi bana sevgili.. Nesimî’den, Hallâc-ı Mansûr’dan bahsedip sonumu söylemişlerdi.


‘’Değildim ben sana mâil, sen ettin aklımı zâil

Bana ta'n eyleyen gâfil, seni görgeç utanmaz mı?’’

Aşkım takdir edilecekse bir gün, dilerim ki senin adınla teslim edilsin hakkı. Ben bunca sevmeye yüreği yetecek bir insan değildim, senin edân öğretti bana âşkı, eşki, meşki. Beni şimdi küçümseyen, ardımdan tüh tüh deyip gençliğime kıydığımı söyleyenler, bilmezler ki senin mevsiminde yaşlılık da yoktur hastalık da.


‘’Fuzûlî rind-i şeydâdır, hemîşe halka rüsvâdır

Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı..’’

Üstâdım çılgın bir âşık, ben ise aklı başındayken zehri kana kana içmiş bir sevda sermestiyim. Üstâdım halka rüsva, ben ise daha beteriyle, Dildâr’ıma, sana, rezilim. Senin kahrın da hoş lütfun da. Sert bakışın da kabulüm, tebessüm-ü tesellin de. Hayır desen de tamam; evet, desen de. Bu can bu tenden çıkana değin, kalbim göğsümde son nefesini verene değin, kirpiklerim son defa birbirine kavuşana değin, arzım da sensin arzum da. Arzım bir tek sana.. Senden başkasına el açmam. Senden başkasından ricacı olmam. Kapından kovsan da eşiğinde dahi hiçbir sarayda süremeyeceğim saltanatı sürerim. Bu yüzdendir ki, ben bir tek Dildâr’ıma seslenirim.


Kaynakça: Gazel'in Fargane Kasımova ifası https://youtu.be/-B8xUfWCONg

151 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


bottom of page