Yaşadığımız dünyada bize ve çevremize iyi gelen olumlu duyguları tanımamız merhamet, sevgi, güven, şefkat, iyimserlik gibi mutluluğumuzun kaynağı olacak duyguların yerini bilmemiz çevremizdeki insanlarla iyi ilişkiler kurmamızı sağlar, karşılaştığımız zorluklarda problem çözme yeteneğimizi artırır ve büyüyüp gelişirken kendimiz olmanın, içimizdeki gizil gücün açığa çıkmasının motive edici gücüdür. Yaşam kalitemizi geliştiren, evrenin, canlıların, insanların güzel yanlarını görmemizi sağlayan, sabah uyandığımızda adeta gözlerimizin içinin gülmesi için gerekli olan, yaşama sevincimizin kaynağı olan enerjimizi oluşturan duyguları bu yazıda ele alacağız. Duygular sayesinde insanlara, işimize, ailemize, amaçlarımıza bağlanarak hayatımızı oluştururuz. Yaşadığımız olaylardan sonra olumsuz bir tutum içinde olmak bizi geriye çeker bu yüzden olumlu duyguların hayatımızdaki yerini bilmek bizim yararımıza olacaktır.
Sevgi, insanları birbirine yakınlaştıran, aramızdaki görünmez bağı oluşturan, beraber yaşamanın kaynağı olan ve tüm olumlu duyguların kaynağında var olan iyileştirici bir güç gibidir. Sevgi sayesinde tüm özelliklerimiz koşulsuz biçimde açığa çıkar. Kimi yeteneklerimizin farkına varmak için sevgi ile kendimize yönelik ilgimiz oluşur. Farkına vardığımız sanatsal, bilimsel, sosyal, içsel yetenekler yaşadığımız dünyayı seversek insanlığın yararına olabilecek alanlarda etkisini sürdürür. Karşımızdaki insanı seversek onunla empati kurarız ve dostluğumuzun başlangıcı oluşur. Sevdiğimiz insanla empati kurarsak onun hayata dair bakış açısını öğreniriz ve perspektifimiz gelişir.
Sevgi duygusuna ümit duygusu destek olduğunda motivasyonumuz artar. Geleceğe dair beklenti duymak ve çaba harcamak ümitli olmaktan geçer. Sevgi duygusuna üzüntü duygusu eşlik ettiğinde acıma ve sahiplenme hisleri ortaya çıkar. Sevdiğimiz insan, olumsuz durumlar yaşadığında onun için üzülür ve ona acırız. Bu durumda onun iyiliğini isteme arzumuz devreye girdiğinde onu sahiplenme güdüsünde olabiliriz. Bu durum yaşça bizden küçük insanlara karşı daha fazla olabilir. Sevgi, saldırganlıkla beraber ortaya çıktığında kontrol ve disiplin harekete geçer. Aşkın sevgi; güçsüz, yetersiz, zayıf hisseden kişinin; her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ilahi bir güce yönelik sevgisidir. Aynı olmak yerine dinamik olabilmek sevebilmekle mümkündür. Dinamik olmak bizden farklı olanı, yüce olanı sevebilmek ve ona doğru yol alabilmekle mümkündür.
İnsanı ilerleten, geliştiren güzel olanı sevmektir. Sevdikçe sevilene doğru yol alır, dönüşürüz. Sevdiğimiz şeyler eşimiz, ailemiz, yemek yemek gibi durumlar olacağı gibi; toplum, dünya, yaratıcı, doğa da olabilir. Bir insanı severken onun sıfatlarını değil, kişiliğini seversek, onunla aramızda oluşacak ilişki kalıcı olur. Sevgi azaldığında korku çoğalır, korku bizi güçsüzleştirir ve dengemizi bozar. Sevgi, su gibi içinde bulunduğu düşünce kalıbının biçimine girer. İnsan ulaşamadığı şeyleri sevdiği zaman karşılık göremezse öfkelenir ve nefret doğar. Ulaşamayacağımız bir hayat standartını sevdiğimizde bile, şuan o koşulda olmadığımız için öfkelenebiliriz.
Güven, kişide doğuştan var olan ve bağlanma eğiliminin temelini oluşturan, toplumsallığı artıran bir duygudur. Hayatımızı güven dolu bir zeminde inşa etmek için öncelikle kendimize güveniriz. Kendimize güvenmemiz, kendimizi keşfetmeye yönelik "içgüdüsel ilgi" duymamızı sağlar. Temel güven duygumuz oluştukça bireysellik kazanırız ve kişiliğimiz oluşur. Sonra toplumla, çevreyle sağlıklı ilişkiler kurarak olumlu duygular içerisinde yaşamımızı sürdürürüz. Bazılarımız sıradan hayatı kabullenmez ve hayatta sahip olmak istedikleri kazanımlar, kendilerine iyi gelen saygınlık, statü, aitlik, bağımsızlık gibi ihtiyaçlarını karşılayan idealleri, amaçları vardır. Kendimize güvenmemiz, kendimizi keşfetmemizi sağlayabilir böylece içimizdeki gizil gücümüzün farkında oluruz. Sosyal hayatta yer edinmenin temeli güven duygusu ile oluşur. Kendimize ve çevremize değer veririz. Sevilen, sayılan biri olmamızı sağlayan; öncelikle kendimize önem vermemiz ve sonra çevremizdeki insanların akıl, his ve duygularına aynı ahenkte uyum sağlayabilmemizdir. Özgüveni sağlamak ise kişinin şahsi özellikleri ile farkındalığını sağlamasından ve ümidini hiçbir şartta kaybetmemesinden geçer. Özgüvensiz kişiler aşırı korumacı davranabilirler. Kendimize olan güvenimizi artıran bir diğer unsur takdir görmektir. Takdir görmek başarma isteğimizi artırır. Benliğimizin olumlu yanlarını görmek, farkında olmak ve olumsuz yönlerimizi yönetmek özgüvenimizi artırır. Güven duygumuz zarar gördüğünde kendimizi tehdit altında hissedebilir ve hayata bağlanmakta güçlük çekebiliriz. Kişilik, statüye ve konuma bağlı bir oluşum değil kendi değerimizi devamlı geliştirdiğimiz bir süreçtir. Ne olduğumuzu ve ne olmak istediğimizi bilmek bizi gerçekçi bir şekilde geliştirir.
Ümitli olmak , geleceğe dair bir beklenti içinde olarak motivasyon kazanmamızı sağlar. Amaçlarımıza ulaşmakta sevgi ve ümit duygusunun önemi çoktur çünkü sevgi ve ümit motivasyonumuzu oluşturur. Bazı başarılı insanlar, karşılarına çıkan en ufak detaylara ümitle bağlanan ve sonuna kadar çabalayan kişilerdir. Mutluluğun yapı taşlarındandır. Sevgi ve güven duygusuna geleceğe dair çaba eklendiğinde ümit ortaya çıkar. Ümit, hayata tutunmak için önemlidir. Geçmiş başarılarımızı görerek, olumlu yanlarımızı vurgularız ve şuanın gerçekleriyle, geleceğe doğru iyimser bir yol izleyebiliriz. Hayata dair başarılarımızda temel düşüncemiz, daima ideallerimizin yapmak istediklerimizin olacağına dair inancımızdır. Binde bir ihtimalle dahi yapamayacağımızı düşünürsek kendimizi oluşturamayız, sadece kendimize alternatif yollar ararız. Ümit, amaçlara doğru harekete geçmede kısa süreli bir motivasyon sağlar fakat hayatta karşılığını gördüğümüz eylemler ümidi her an canlandırır. Güç durumlara düştüğümüzde iyimserliği ve ümidimizi harekete geçirmek etkili olacaktır. Yani iç ve dış dünyamıza, geçmişimiz ve geleceğimize dair olumlu bir tutum içinde olmak zorlandığımız koşullarda mücadele etme eğilimimizi artırır.
Merhamet, şefkat ve empati mutlu olmamızı sağlayan, bizi sakinleştiren temel duygularıdır. Merhamet tüm canlılarda olan temel bir duygudur, başkalarının iyiliğini isteme arzusudur ve empati gerektirir. Şefkat, koşulsuz saf sevgidir. Acımasızlaşan, duyarsızlaşan, bencilleşen dünyada insaniyetimizi kaybetmemek için merhamet, şefkat gibi duygularımızı canlı tutmalıyız. Sabah uyandığımızda gözlerimizin içinin gülmesi sevgi, güven ve merhametin oluşturduğu ümit ile gerçekleşir. Bu durumda biz yaşadığımız çevrede varlığımızla insanlığın iyiliğine katkıda bulunuruz. Toplumun, dünyanın bir parçası olmak; kendimizi oluştururken, istediğimiz kimliği kazanmakta önkoşuldur.
Kaynakça
Tarhan, N. (2006). Duyguların Psikolojisi ve Duygusal Zeka. İstanbul: Timaş.
Kaleminize sağlık