google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html
top of page
  • Yazarın fotoğrafıAyşegül Narin

Hançer & Çiçek

“Uzun yılların kanayan yarası kadın cinayetleri, bu yıl da durmadı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun 2020 yılı raporuna göre 300 kadın öldürüldü, 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu.”

Sadece 1 senede 300 can alındı, vahşice. Peki can alan katiller olması gerektiği yerde mi? Eğer öyle olsaydı; bir senede alınan canlar gibi her gün kocasından zalimce dayak yiyen, türlü toplumsal psikolojik vahşete kurban edilen kadınların haberlerini duymaz, sabah kalktığımızda bir kadının uğradığı şiddet yüzünden onun yanında olduğumuzu dile getirmek zorunda olmazdık. Bu haberleri okumaktan bıkmazdık, sarıldıkları kundaktan kefene kadar kadınların yaşadığı zorluklara şahitlik edip kahrolmazdık. Çünkü zaten kadın koruma altında olduğunda bu vahşetin önü kesilmiş olurdu.


Lakin dostlarım şöyle bir derdim var ki; kadının düşmanı yine kadın. Bu söylediğim için bana kızanlar olabilir fakat durum açıkça budur: Bir kız çocuğunun eve geç olmadan gelmesi öğütlenirken bir erkek çocuğunun uzun süreler boyunca dışarıda olması aile içinde önemsenmez. Ve bunu yapan bizzat annedir. ''Abine sofrayı hazırla, işten geldi yorgundur.'' Ben de işten geldim, yorgunum desen de nafile. İşte tam olarak kadının kırgınlığı da bizatihi ‘annesinin’ erkeği kayırıp yücelttiği çocukluk yıllarında başlar. Var olmaları ancak yanlarındaki erkeğin varlığıyla anlam kazanan, girdikleri her ortamda ve karşılaştıkları herkese karşı dikkatli olması öğütlenen, az konuştukça, az güldükçe, takdir edilen kadın profilini çizer annesi kızının gözüne. Özgürlük en iyi ihtimalle şımarıklık, sosyalleşme fazla rahatlık, cinsellik ayıptır eğer bir kadın mevzu bahis ise.



Diğer bir yandan ise insan, tarihine borçludur çoğu şeyi. Özellikle Türk milletinin tarihi anlatmakla bitmez. Peki ya Türk tarihinde kadın hangi konumdaydı?




“Türklerde ailenin temeli kadındır. Türk kadını ailesinde söz sahibi olmuş ve kocasına daima destek olmuştur. Bu milattan önce de böyle idi. Avrupa, Afrika ve Arabistan'daki kadınlar köle olarak satılırken, Türk kadını her zaman hür ve özgür olmuştur. Eski Türklerde kadın, ailede söz sahibi olduğu kadar siyasi ve ekonomik ilişkilerde devlet yönetiminde de söz sahibi olmuştur. Kadınlar kılıcını iyi kullanır, ata biner ve güreşirlerdi. Bunun yanında kadınlar savaşa da katılırlardı.
Hunlarda, kadın erkeğin tamamlayıcısı olarak kabul edilir ve onsuz hiçbir şey yapılmazdı. Hatta öyle ki, Kağan'ın emirnamelerinde "Kağan buyruğu" ifadesi yalnız yer alır ve Kağanın hatununun adı kaydedilmezse o emirname geçerli sayılmazdı. Yabancı ülke elçileri sadece kağanın huzuruna çıkmazlardı. Elçilerin kabulü sırasında hatunun da kağanın yanında olması mutlak kural idi. Rivayet odur ki; bir gün Cengizhan kurultayda eşi Börte'yi göstererek: "Ben sizin Hânınızım buda benim Hânım" demiş ve Börte’nin Han kadar kurultayda yetki ve söz sahibi olduğunu ifade etmiştir.”

Kadının kültürümüzdeki veya tarihimizdeki yerine verilecek örnekler oldukça çoktur. Lakin günümüze bakmak gerekirse ''kadının yeri yalnızca erkeğin yanıdır (!).''


Unutmayalım; bu ülkede hala kocasından habersiz markete gidemeyen, telefonu geç açtığı için şiddet gören, dört duvar bir evin içine hapsedilen, dış dünyayla bağlantısı asgari düzeyde tutulan kadınlar yaşıyor.


Ve yine unutmayalım ki kadınlar "hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince" varlıklardır.



KAYNAKÇA

281 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

O An

Comments


bottom of page