En güzel çağlarımızın hayat boyu süreceğini sanırız. Aslında sürsün de isteriz. Tüm mutluluklarımızın bizi acıyla, hüzünle karşılaştırmayacağını zannederiz. Arkadaşlarımızla geçen hoş zamanlarımızın hep devam edip bizi sevindirmesini umarız. Bu biraz gerçeklerden uzaklaşmak mı, kaçmak mı? Bilemem. Oysa hayat sürekli mutlu olma yarışı değildir. Hayat, içerisinde düşündüğümüz, düşünmediğimiz her şeyi barındırır. Biz gelelim mücadele ile geçen yıllarımıza, zorlukları nasıl yaşayacağımıza ve bazen hayatın hüzünle geçen zamanlarının peşimizi bırakmayışına.
Mutlu olduğumuz yıllar, anlar bazen tek bir olayla bazen az az kaybedişle geçmişimizde kalabilir. Tabii ki bu durum tekrar mutlu olmayacağımız anlamına gelmez. Belki daha farklı, daha güzel, doyumlu, hak edilen ve zorluğu atlattıktan sonra gelen içimizi ferahlatmış bir mutluluk buluruz.
Evrende her canlının var oluş nedeni, savaşı ve hikmeti vardır. Yaşamın zorlukları bizleri bu amaçları bulma yoluna sevk ediyor olabilir. Mücadele etmeden, azim göstermeden, çalışmadan kısada savaşmadan günümüzü doldursaydık bize ne katardı? Karnını doyuran, gülen, sıkılan bir varlık olurduk. Yaşamak sırayla her zorluğu aşarak merdivenleri çıkmak gibi olduğunda bakış açımız o yükseklikte genişler, olayları anlaşılır ve net görürüz. Bir organizma olarak kendimize düzen kurduğumuzda yani konfor alanımızı oluşturduğumuzda zamanla, her günün aynılığına alışarak durgun bir göl gibi kirlenmeye başlarız. Canlılığımızı kaybederiz. Oysa akan su temiz kalır.
Yeni bir olay ya da bambaşka bir zorluk karşımıza çıktığında içsel bir dengesizlik ya da kriz hissetmek mümkün çünkü hayattaki o basamağı çıkabilmek için tüm bilişsel sistemimizi yeniden düzenlemek, rahatımızı bozmak gerekir. Bu bizi büyütür. Hayatta bazı insanlar vardır tecrübeli deriz. O kişiler artık yaşadıkları zorlukların üstesinden gelmiş yepyeni benliklerine ulaşmış ve her türlü zorluğu artık bilen, aşan kişilerdir. Öğütleri dinlenir. Kısaca daha kolay olması için karşımızdaki engellerin aşılarak bize bir şeyler katacağını düşünebiliriz.
Bazen cesaret, sabır, fedakarlık en büyük imtihanımız olabilir. Yaptığımız iş, çevremizdekiler, ailemiz ile hayat yolculuğumuz bin bir türlü hal ile devam etmektedir. Böyle olmalıdır ki boşluk kabul etmeyen tabiatımız bunalıma sürüklenmesin. Peki, ya iç dünyamızda kalanlar... Bizi hüzünlendiren, bazen çok ağlatan, duygusal yanımız. Evet, hayatın hüzünlü, geçmeyen acılarla dolu bir yanı var. Kimini şair olmaya, kimini müzik yapmaya iten. Belki eski bir ayrılış, belki karşılıksız istekler hüzünlendirecek bizi. Yaşamın zorlukları, onları aşıp dersimizi almak için ise hatta yaşamak dediğimiz şey bu durumun "aşmak" kısmı ise hüzünlendiren yanında nasıl bir mana yakalayabiliriz ki? Belki biraz durup beklememizi, durumu değerlendirmemizi saptıyor olabilir. Tabii ki hüzün içinde birçok farklı duyguyu barındırıyor: haksızlığa uğramışlık, düş kırıklıkları, çaresizlik, karşılığı bulunmayan öfke harmanlanmış gibi. Bu durumda mutlu olan yanlarımızı hatırlamak ve kendisine, çevresine iyi gelen sağlıklı bir birey mi olmak gerekir? Dışarıda ne yaşıyorsak yaşayalım evimize, odamıza geldiğimizde gönül ferahlığı, iç huzuru yaşıyorsak bu başardığımızın göstergesidir. Doğru ve iyi bir insan olmak kararlı olmak gerektirir. Böylece kendimizi gerçekleştirirken neşemiz de ortaya çıkar. Kimseyi şu kısacık, geçici evimiz olan dünyada kırmadan yaşamak bilgelik ister. Mutluluk yarışının revaçta olduğu bir dönemdeyiz. Hayat böyle değildi sanki. Hayat biraz mücadele ve biraz da sabır isterdi halbuki. Bazen masum yüzleri güzelleştiriyor sanki hüzün. Zararı dokunmaması için sevgi ile sulanmalı, merhametle okşanmalı hüzün. Muhabbetle...
Comments