Demin valizimin bir tekerleği kırıldı. Otobüse binmeye çok az kalmışken. Onca merdiven, çamurlu yol, engebeli bayırları aştıktan sonra dümdüz güneşli bir yolda otobüse binmeye adımlar kalmışken. Hikaye çok tanıdık geldi. Sadece somutlaştırılmış, modifiye edilmiş tonda.
Önünde sonunda olacağını bildiğiniz ancak ne şekilde ne zaman olacağını bilmediğiniz bir durum karşısında ne yaparsınız? Benim cevabım tam benlik: Unuturum. Onu hiç olmayacakmış gibi atarım kafamda bir köşeye. Yapmayı en iyi becerebildiğim şeylerden. O kadar kalabalık ki o köşe. Yapmam gerekenler, yapmamam gerekenler, zorundalıklarım, zorlamamam gerekenler… Hepsinin bir etiketi var. Etiketinin ne olduğunu hatırlamak içinse olayı tekrar tekrar yaşamam gerekiyor.
Peki, oldu. Olmasını beklediğim şey, bir anda oldu. O köşeden çıkıverdi büsbütün karanlığıyla karşıma. Kocaman dişleri, sinsi gülüşüyle çaresiz yakaladı beni. Kırdı kanadımı, bilmiyordum etkisinin bu kadar büyük olacağını. Bendeki karşılığının ne olduğuna yüzleşmeden farkına varamazdım. Çıktım o köşeden, nefes almak için. Tabii olmazsa olmaz kim ne derciler başıma üşüştü. Peşimi bıraksalar etiketinde, baş köşedeler. Neyse, yüzleşemeye geri döndüm köşeme. Ancak bu tek seferlik bir raund değil. Anlamamın zaman alacağı, tüketmesi kolay olmayan bir durum.
Bu sefer olacaklar karşıladı beni. En başta, en korktuğum: Yalnızlık. Yalnızlıktan sıyrıldığım sığınağım giderse benden geriye ne kalır? Bu sorunun üzerinde epey duracağım, bu cümle epey ıslanacak. Sonra, kendim olabilmek. İki kelime ama sözlüğümdeki karşılığını yazmaya senelerdir çabalıyorum. Çabasız, kendiliğinden kendim olabilme rahatlığım da terk etti o an beni. Ağız dolusu kahkahalarımı yakacağım mumun alevi ne zaman gelir belli değil. Bir yenilenme tuşum vardı benim, şimdi nerede olduğunu bilmiyorum. Kayıplar art arda gelirmiş. Kaybı buluşa dönüştür, diyen de gitti. Muhtemel sözlerini içimden yazmasam bu senaryo bitmişti. Zihin sevgiyle temizlenirmiş. Bildiklerimi unutuyorum demiştim. Ancak kolayca hatırlayabildiğim, bunun da kerametinin nereden geldiğini tam anlamadığım sığınağım…
Bir şeyler yapmam lazım. Durmayı bilmiyorum çünkü. Birazdan çay demlenecek mesela en sevdiğim iki kupamı kırdım. Kırdığım çok şey var, bu yazıyı yazmama neden olan şey gibi. Üzerinden aylar geçti kelimeleri bir türlü toparlayamadım. Hep yazmayı düşündüm çünkü o kadar şey oldu ki. Kimi zaman suçu kelimelere attım, zaten bana iyi gelmiyor demelerim tuttu. Nereden başlamam gerektiği belliydi, kırıklarımdan. Ya yenisini alıyorum ya kırıldığı yerden bantlayıp suluyorum. Hangisi daha iyi bilmiyorum, ortak nokta devam etmek. Peki ben bu kırığı nasıl onaracağım?
Soruyu unutarak mı, her gün sulayarak mı?
Commentaires