google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html
top of page
Yazarın fotoğrafıNurdoğan Ertaş

Kültürün Değişkenliği - Kültür ve Evrim

Kültür, toplum veya cemiyetlerin birleşiminde zamanla ya da yekten kabul görmüş “bilgi, inanç, ahlak, sanat, hukuk, örf ve âdet (Taylor, 1958, s. 269).” değerlerinin toplamıdır. Hâlihazırdaki bir toplumsal bilginin yahut diğer toplumsal normların değişim süreci içerisine girmesinin, tüm kültürün değişimine yol açabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Canlıların biyolojik evrimini incelediğimizde, kültürle paralel bir değişim, gelişim ve evrim süreci gözlemlemekteyiz. Yeni yaşam formları ve şartları, farklı ve zorunlu besin ihtiyaçları,

sosyoekonomik koşullar, bilim ve teknolojinin keşfi ve gelişmesi vs. sonucu görünen doğal ve kaçınılmaz bir evrimden söz ediyorum. Daha somut bir şekilde gözümüzü yakın tarihe çevirirsek özellikle bir buçuk-iki asır evvelde, Batı’da dini reformların ve yeni akımların oluşumuna öncülük eden isyan ve devrimlerin eşliğinde artan nüfusun, ortaya çıkan yeni ihtiyaçların ve halkın basmakalıplığa karşı gelip özgürleşmek için attığı adımların şekillendirdiği kültürde kadınların da kendine pay çıkarmasının ve bireyselleşmeye doğru ilerlemesinin apaçık bir nazir olduğunu görebiliriz.


Bu durumun –kültür değişiminin- doğru veya yanlışlığını öne sürmek pek yersiz olacaktır. Zira hususun doğallığı epeyce aşikârdır. Fakat şunu söyleyebilirim ki bir defa değişimden nasiplenen kültürün maziye dönmesi oldukça olanaksızdır. Bunun için savaş vermek de pek mantıklı gibi görünmüyor. Ha, ne yapılması gerek diye sorulursa da rüzgâra kapılıp süzülen kültürün değişimi en olumlu ve pragmatik şekilde sonuçlandırılmalıdır.

“Kültür, insanı hürriyete çıkarmalıdır. Yapmak istediği şeyleri başarmada yardımcı olmalıdır; onu, istediği şeyleri iddiada ve yapmada kadir kılmalıdır. Zira yalnız insan isteyebilir.” (F. V. Schiller)

Bir mevzu daha var ki o da değişmemeye inatlı kültürün, bazı kesimlerce zorla değiştirilme çabası. Örneğin, bilhassa Tanzimat sonrasında, Türk kültürünü evrimleştirmek isteyen Marksist, pozitivist ve materyalist bir kesim mevcuttu. Eskiye dönmek isteyenle yenilik için çabalayan kesimlerin esasen amaçlarının kesiştiğini görebiliyorum. Her iki tarafta halk ve devlet için en idealini arzuluyor, bu gaye uğruna savaşıyor. Beni mazur görün, konudan sapmayacağım ve bunun da doğru veya yanlışlığını tartışmayacağım.


İşin farklı bir noktası da şu ki kültür değişimi, genel itibariyle bireysel-toplumsal ihtiyaçlardan kaynaklanır. Sade bir deyişle, açıkçası, bir toplum ve o toplumun fertleri durduk yere değişimi istemez. Kendinden daha iyi toplumlara karşı bir imrenme durumu olsa dahi sonuç olarak burada çözülmesi gereken sorunlar, eksiklikler ve bu eksikliklerden doğan mevzuubahis ihtiyaçlar vardır. Vakti zamanında -belki şu devirde bile- kadınların bireyselliğe, proletaryanın eşitliğe, halkın özgürlüğe, Osmanlı'nın bilim ve teknolojiye vs... ihtiyacı vardı -var. Bu ihtiyaçların giderilmesi de kültürün şekil değiştirmesine sebebiyet verecektir -ki bu noktada bir yanlışlık göremiyorum.


Sözümü Jane Addams’a ait şu sözle noktalandırmak istiyorum:

“En kültürlü kişi, kendini en çok sayıda insanın yerine koyabilendir.”

161 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page