google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html
top of page
Yazarın fotoğrafıAçelya Daştan

KUSURSUZ PLAN VAR MIDIR?

unheimlich, yani tekinsiz olan. tanıdık, bilindik olanın bilinmez olmasını ifade eder. bir diğer taraftan da bastırılmış olanın geri dönmesi, tanıdık olanın yabancılaşması ve farklı şekillerde kendisini göstermesidir.


Çok satan bir romanın mini dizi uyarlaması olan “Little Fires Everywhere” ortalama bir saat süren sekiz bölümden oluşuyor. Hikaye, esrarengiz sanatçı Mia Warren’in kızı Pearl ile birlikte Ohio’da Shaker Heights adlı kasabaya taşınmaları ile başlar. Bu kasaba dışarıdan oldukça kusursuz ve güvenli görünür. Kasabanın olağanüstü bir düzene sahip olduğu ve tehlikelere karşı korunaklı olduğu iddia edilir. Biz de bu kusursuz gibi görünen kasabada yaşananlara tanık olurken kurallara uymanın gerçekten de her zaman felaketleri önlemeye yetip yetmeyeceğini sorgulayacağız. Planlar her zaman bizi korur mu, göreceğiz. Daha da önemlisi, kusursuz plan var mıdır sahiden?


Kızı Pearl ile birlikte Shaker Heights kasabasına taşınan Mia, kurallarla çevrili kasabanın en kuralsız yaşayan üyesi olur şüphesiz. Hislerinin ve sezgilerinin peşinden gider Mia ve içinden ne yapmak geliyorsa onu yapar. Mia ve kızına evi kiralayan Elena ise ona tam zıt bir profil çizmektedir. Ben bu incelemede Elena ve ailesine mercek tutacağım. Yakından incelemeye alırsak Elena, “klasik yaşam planına” sadık kalmış ve hayatın basamaklarını sırasıyla tamamlamayı seçmiş bir kadındır. Üniversiteden mezun olduktan sonra işini bulur, evlenir ve ardından dört tane çocuk yapar. “Yaşam kurallarını” istikrarlı bir şekilde yerine getirir kendince.



Psikolojik açıdan daha derin bir incelemeye tabi tutacak olursak Elena Richardson “onay arayıcılık” şemasına teslim oluyor diyebiliriz. İyi bir insan, iyi bir eş ve iyi bir anne olduğunu kanıtlama çabası içerisindedir. Başkasının hayatında olumlu bir etki yaratabilmek hoşuna gider fakat o yardımın kendisinden ziyade “yardımı yapmaya gücünün yetmesi” onu besler. Fedakarlık ve yardım kisvesi altında beklediği bir onay söz konusudur ve tüm çabası alkışı duymak içindir. Elena aynı zamanda “aşırı denetimci/ kontrolcü mod” içerisinde olan bir kadındır. Kusursuz olma çabası içindedir ve bu mükemmellik baskısını çocuklarına da dayatır. Özellikle kendisine benzeyen kızı Lexie’ye karşı… Aslında içten içe hissettiği kusurluluk/utanç şemasının aşırı telafisi olarak mükemmel olma gayreti gösterdiğini ve çocuklarına da bunu aşıladığını düşünüyorum. Beklenmedik olaylara tahammülü olmadığından her şey planlı olmalıdır Elena’ya göre. Çocukların ne yiyeceği, ne giyeceği, aile fotoğraflarının nasıl çekileceği hatta eşiyle cinsel ilişkiye gireceği günler bile belirlidir ve bu planın dışına çıkılması yasaktır. Kurallara o kadar bağlıdır ki yaşam planına uymadığı için geçmişte aşık olduğu adamla da yollarını ayırmak zorunda kaldıklarına şahit oluruz. Kurallara eksiksiz uyulması gerektiğine inanır yoksa olası bir felaketin gerçekleşeceğini düşünür. Gazeteciliğe yönelmesi de bununla ilgilidir. Bir sahnede şöyle der: “Gazetecilik belli kurallara bağlıdır. Kim, ne, nerede sorularını rahat buluyorum.” Bilmediği sulara girmeyi göze alamayacak kadar temkinlidir Elena.




Elena, çocuklarını da kusursuz görmek ister ama dördüncü çocuk olan Izzy, Elena’nın kaçtığı gerçeği yüzüne vurmaktan geri durmaz. Elena’nın korktuğu gerçektir Izzy. Bu yüzden daha ilk bölümden anne-kız arasındaki savaşı izleriz. Elena, Izzy’i diğer çocuklarından ayırır ve bunu da davranışlarıyla belli eder. Izzy, onun istediği gibi bir çocuk değildir. Elena’nın kurallarına itaat etmez, onun kurduğu düzene isyan eder ve annesine meydan okur. Kontrol takıntısı olan Elena ise elbette bu davranışlara tahammül edemez. Izzy’i hep diğer çocuklarıyla kıyaslar Elena ve ‘O neden onlar gibi değil?’ diye sorgular hep. Onlar gibi olmadığı için de kusurlu ilan eder kızını. Izzy, ona kendi kusurluluğunu ve gerçekleştiremediği potansiyelini hatırlatıyordur çünkü Izzy’nin doğumuyla Elena’nın kariyeri tamamen bitmiştir. Dizinin ilk bölümlerinde hep şunu düşünmüştüm: “Acaba Izzy istenmeyen bir bebek miydi?” Sonraki bölümlerde bunu doğruladım. Elena dördüncü çocuğu hiçbir zaman istememiştir çünkü o çocuğa annelik yapabilecek psikolojik gücü yoktur ve kariyerine devam etmek istiyordur ama annesinin baskısıyla Izzy’i aldıramaz ve onu doğurmak zorunda kalır.



“İstenen bir bebek miydiniz?” sorusu artık psikoterapide çok önemli bir yere sahip çünkü sonuçlarının neler olabileceği daha iyi anlaşılmaya başlandı. Bebek, daha en başından istenmediğini hissediyor ve yaşamı boyunca bunun kanıtlarını arıyor çünkü kendisini er ya da geç doğrulayacağını biliyor. Izzy de Elena tarafından sevildiğini hiçbir zaman hissetmemişti çünkü Izzy ona yenilgiyi hatırlatmıştı hep ve bu yüzden Izzy’i hiç görmedi Elena. Evin bir üyesiydi ama kızı değildi hiçbir zaman. Elena bir sahnede Izzy’e şöyle der: “Belki saçlarını salabilirsin.” Ardından gelen sahnede Izzy saçlarını yakar. “Ben sen olmayacağım” isyanı da tamamen görülmek içindir çünkü annesine meydan okurken bile acı çektiğinin duyulmasını istemektedir. “Ben sen değilim ama senin kızınım ve buradayım!” diye bağırır içten içe. Annesini sinirlendirerek onunla bağ kurmaya çalışır çünkü başka türlü annesinin onu görmeyeceğini çok iyi biliyordur Izzy. Son bölümde, hiçbir zaman istenmemiş olduğunu bizzat annesinden duyar Izzy. "Senin gibi bir kızım olmasını istediğimi mi sanıyorsun? En baştan beri seni istemedim." der Elena. Izzy bunu duyunca elindeki benzin bidonunu bırakır ve evden gider. Yakmak için bir çabası bile kalmamıştır çünkü annesine kendisini göstermekten vazgeçmiştir tam o an.


Diğer çocukları her ne kadar Elena’nın kurduğu düzene ayak uydursalar ve ses çıkarmasalar da onlar da üzerlerinde baskı hissediyorlardır ama annelerine karşı çıkamazlar. Hiçbiri Elena ile savaşmayı göze alamaz. Izzy dışında… Lexie, kendisine benzediği için onu mükemmel görür Elena ve onun hakkında duyduğu olumsuz her şeyi inkar eder çünkü kendisinin uzantısı gibi olan kızının mükemmel olmadığı gerçeğini kaldıramaz. Lexie ise yıllarca annesinin mükemmeliyetçi beklentilerine uymaya çalışarak içinde biriktirdiği öfkeyi durduramaz hale gelir. Annesinin karşısına dikilir ilk kez ve şöyle der: “Mükemmel olmak için üzerimde baskı vardı ama değilim. Mükemmel değilim!” Elena yine yoğun bir inkar sergiler ve bağırarak “Mükemmelsin!” der karşılığında. Lexie ise üzerine giydirilen rolü oynayacak kadar sabırlı değildir artık. Israrla tekrar aynı şeyi söyler: “Değilim!” Izzy’nin yarım bıraktığı işi diğer üç kardeş birlikte tamamlarlar. “Belki de her şeyi doğru anlayan tek kişi Izzy’dir” der Lexie ve ufak yangınları başlatır.



Elena, elinin değdiği her yeri yakmıştır. Çocukları da en sonunda içinde yaşadıkları kafesi yakmıştır. Sadece Izzy değil, tüm çocukları düşmandı ona. Dizideki yangın sahnesinde şu Afrika atasözü geldi aklıma: “Köyü tarafından sevilmeyen çocuk, sevgi sıcaklığını hissedebilmek için köyü yakar.” O evin içindeki dört çocuk da mutlu değildi ve hiçbiri tek bir gün bile koşulsuz sevildiğini hissetmemişti. Sıcaklığını hissetmedikleri evlerinde bir sıcaklık duyumsamak için bir olup yuva sandıkları o kafesi ateşe verdiler sonunda. Elena, küle dönmüş evine bakıp “Ben yaptım” derken çocuklarına neler yaptığını anlıyor. En çok da Izzy’i anlıyor ama Izzy çoktan gitmiş oluyor. Elena, tehlikeye mahal vermemek adına her adımında o kadar planlı ve kurallı ilerlerken tehlike hiç beklemediği yerden geldi. Kendi çocukları kendi evlerini yaktı ve Elena’nın planları, yangını önlemeye yetmedi.




“Eğer nihayet içinde bulunduğumuz yalanları, kasabayı ve kafesi görebilirsek diğer birçok şeyi de görebiliriz. Kapıyı görebiliriz. Çıkış yolunu… Ve gidebiliriz.”



KAYNAKLAR


36 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page