Oldum da hasta, hastanesiz kaldım
Düşlerimle yatakta düştüm sandım
Cân'a susadım iyileşmedikçe
Ne sordum kaderime ne haddime
Kısıldı sesim gözlerimle yaştan
Edilmez tahmin geçmeyince baştan
Benzetilsem de narin çiçeğine
Ne sordum kederime ne haddime
Bulanıktır o adım hafızanda
Karıştırırsın başka safalarda
Yedi kez koştum cisimsiz ismine
Ne sordum o derdime ne haddime
Retlerin kudretine ket vurulsun
Sevda gayretine ahdim sunulsun
Ne tenhadır bu vefa(t) özlemime
Ne sordum ecelime ne haddime
Dostum dilerse(n)! beni bu elemden
Tutup çekersin kanun taksiminden
Hiçbir lafımda af aramaz iken
Ne sordum kalemime ne haddime
Tutulur dilim bilinmez ilim
Nereliyim ki nereye gideyim
Dört hanenin uğrak derthanesinde
Ne sordum kendime ne de haddime
Neyim susarım, söylenir bergüzar
Bundan böyle söyle bana ahu zar
İnanasım gelmiyor gelmeyince
Ne sordum kalbime, bu ne haddime
Yazmaya 2013'te başladım. Halen de yazıyorum. Şu ana kadar hep deneme ve hikâye yazdım. Şiir ise yazmadım hiç. Evet. Neden bilmem ama hiç şiir yazmadım. Belki de iyi yazamayacağımı düşündüğüm için yazmadım. Şiir yazmak çok başka bir şey çünkü. Yani 'Ah ruhum!' veya 'Vazgeçme doğru kişiyi beklemekten, sen onu yerde ararken düşecek gökten,' diye başlayan bir şiir yazabilirdim elbette. Peki, böyle damdan düşer gibi yazdığım şiirlerle insanların kalbine dokunabilir miydim? Evet ya da hayır. İşte mesele de bu. Yazdığın şiir ile birilerinin kalbine dokunabiliyorsan, gerçekten şiir yazmışsın demektir. Şüphesiz ki şiir yazmak birbiri ile kafiyeli olan birkaç cümleyi bir araya getirmek değildir. Öyle olsaydı herkesi şair olarak kabul etmemiz gerekirdi. Bir Atilla İlhan veya Necip Fazıl Kısakürek ile bir tutmamız…
Kaleminize sağlık 👏