Edebiyat ile Psikolojinin muazzam bir şekilde harmanlandığı bu eser, okurlarını bolca düşündürüyor ve sorgulatıyor. İsminden de anlaşılacağı üzere kitabın baş karakteri ve olayların etrafında şekilleneceği isim Alman filozof Nietzsche. Filme de uyarlanan bu başyapıta gelin hep birlikte bir göz atalım.
Öncelikle şu konuya değinmeliyiz; kitabımız yarı kurgu yarı gerçek şeklindedir.
Şöyle ki baş karakterlerden Doktor Breuer, gerçekten de bir doktordur yani kurmaca bir karakter değildir. Aynı şekilde kitabımızda karşımıza sık sık çıkan Sigmund Freud, Doktor Breur’in bir arkadaşıdır bu arkadaşlık ilişkisi de gerçekten var olmuştur. Baş karakterimiz Nietzsche’nin bu isimlerle bağlantısına değinecek olursak şunları söyleyebiliriz: Hayatının büyük bir kısmında hastalıklarla boğuştuğuna dair yaygın bir kanı vardır. Nietzsche’nin şiddetli migren ağrıları çektiği sanılmaktadır. (Klinik durumu hakkında bilgi Stefan Zweig’ın 1939 tarihli biyografisinden öğrenilebilir.) Nietzsche, migreni yüzünden Avrupa’nın önde gelen çok sayıdaki doktoruna başvurmuştur, bu yüzden de tanınmış bir doktor olan Breuer’e de uğraması kuvvetli bir ihtimaldi.
Olay örgüsü şu mektup ile beraber başlıyor:
“Son derece acil bir sorun için sizi hemen görmem gerekiyor. Alman felsefesinin geleceği sallantıda. Yarın sabah saat dokuzda cafe sorrento’da buluşalım.”
Nietzsche’nin eski kız arkadaşı Doktor Breuer’a bir mektup yazıyor ve Nietszche’deki “ümitsizliği” tedavi etmesini istiyor. Teklifi kabul eden Breuer, Nietzche ile terapilerine başlıyor.
Nietzsche, içine kapanık, gündelik yaşantısının tamamını yazılar yazmaya ve okumaya ayırmış durumdadır. Varoluşsal bir çıkmazın içindedir. Uzun bir süre aynı şehirde yaşayamıyor ve sürekli yer değiştirmesi gerekiyor. Bu kadar zeki bir insanı ruhsal anlamda tedavi etmek zor bir iş olsa gerek.
Günler, haftalar geçiyor ve ikili “terapilerine”, sohbetlerine devam ediyor. Nietzsche’de migren tespit ediliyor. Bu migren yüzünden bazı zamanlar gözleri sağlıklı göremez hale geliyor. Fakat asıl sorun migren değildir, migrenin ardındaki varoluşsal boşluktur. Zaman geçtikçe Nietzsche’nin sözleri, anekdotları ve hayat görüşlerinin etkisiyle doktor Breuer, kendisini de bir ümitsizliğin içinde buluyor. Hayatını sorgulama ihtiyacı duyuyor ve bu çıkmazın içinde kayboluyor. Bütün bu olaylardan sonra doktor Breuer, Nietzsche’ ye gidiyor ve bir teklif sunuyor: “Sen benim ruhsal doktorum ben ise senin fiziksel doktorun olayım.” Doktor Breuer bu sayede Nietzsche’nin ruhsal durumunu anlamaya amaçlamıştır, yani bir nevi tuzak kurmuştur. Fakat bu tuzağa kendisi düşer çünkü Nietzsche’nin zekası hafife alınamayacak derecede kuvvetlidir.
“İnsanın bütün eylemleri kendisine yöneliktir, bütün hizmetleri kendine hizmettir, bütün sevgisi kendini sevmesindendir. Bu yorum sizi şaşırttı mı ? Belki de sevdiğiniz insanları düşünmektesiniz. Ama daha derinlere inin, sonunda sevdiğinizin onlar olmadığını göreceksiniz: Siz bu sevginin içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz! Siz arzuyu seviyorsunuz, arzu edilen şeyi değil.”
İkilinin yürüyüş sırasında gerçekleştirdikleri sohbet kitabın ana bölümü olarak kabul edilebilir. Bu yürüyüş sırasında Nietzche’nin Doktor Breuer’in üstüne gitmesi, hayata geliş amacını sorgulatması, geçmişteki yaşantısının derinlerine inmesi ile Breuer, müthiş bir boşlukta bulur kendini. Etrafı dört duvarla çevrili ve kurtulma olanağı olmayan bir insan görüntüsü çizer. Daha derinlere inerek kilit bilgiler vermek istemem, daha yazabileceğimiz birçok şey var bu kitap hakkında fakat bu kadarı kâfi. Psikoloji ve Edebiyatın bu eşsiz buluşmasını sakin ve dingin bir kafayla, altını çizerek, araştırarak, notlar alarak okunması çok daha sağlıklı olacaktır. Şimdiden keyifli okumalar dilerim.
Kaynakça:
👏👏