Ilık bir bahar akşamı rüzgârını şehre dağıtırken genç kadın kafasını okuduğu kitaba gömmüştü. Düşüncelerinden kaçmak için kitapları tercih ediyordu. Çünkü düşünceleriyle başa çıkamıyordu artık. Kitaplardaki insanlarda kendini bulduğunun ve onlarla arasında anlam veremediği ama aynı zamanda hoşuna giden bir bağa sahip olduğunun farkına varıyordu her bir satırda. Gözlerini satırlarda gezdirmeye devam etti. Son zamanlarda taktığı gözlük başını ağrıtmaya başlamıştı. Göz numarasının ilerlediğinin de bilincindeydi ancak dışarı çıkmak istemiyordu.
Bu düşüncelerle birlikte üç sayfa daha kitap okudu. Bir süre sonra derin bir nefes alıp kitabın kapağını kapattı. Kafasını tavana doğru kaldırdı ve gözlerini kapatıp bir süre öylece durdu. Bu hareket kendine verdiği kısa süreli bir izindi rahatlamak için. Gözlerini yavaşça açarak oturduğu yataktan kalktı ve pencereye doğru yürüdü. Gökyüzü çok güzeldi bugün. Yıldızlar sanki her biri umut saçıyormuşçasına pırıl pırıl parlıyordu. Genç kadının dudağının kenarında minik bir gülümseme oluştu. “Yıldızlar neden bu kadar yakın gözüküyor babacığım?” Ela gözlü genç adam gülümseyerek bakışlarını kızına çevirdi. “Bulunduğumuz yer yani köyümüz alçak bir yerde olduğu için miniğim.” Minik kız yavaşça kafasını sallayarak meraklı gözlerini tekrar yıldızlara doğru çevirdi. Bir anda, kayan bir yıldız gördü. Şaşkınlıkla bir eliyle babasını dürttü ve diğer eliyle gökyüzünü göstererek “Gördün mü babacığım? Az önce bir yıldız kaydı!” Genç adam yaşla dolu gözlerle onayladı kızını. “O kayan yıldız belki de annendir meleğim. Hani bana sormuştun ya bir kere “Baba ben annemi hiç göremeyecek miyim?” diye. Yıldızlara bak kızım. İçlerinden biri annen olabilir. Sen onu göremesen de o seni her daim izliyor. Onu hep kalbinde sakla.”
Genç kadın gözlerindeki yaşları silerek tekrar gülümsedi. Yıldızlara her baktığında babasının bu sözleri aklına geliyordu. Sevdiklerimiz bizden ayrıldığında, onları bir daha hiç göremeyeceğimiz gerçeği kalbimizde ani bir darbe oluşturur. Maddi olarak bu gerçek doğru olsa da, manevi olarak değildir. Bu dünyadan göçen her insan belki de diğer dünyada sevdiklerini görebiliyordur. Biz farkında olmasak da o göçen insanlar bir yıldızda, bulutta, yağmur damlasında veya kar tanesinde saklı olabilir. Bakmayı bilmek gerek. Genç kadın bu düşüncelerle birlikte hazırlanarak dışarı çıktı.
İnce paltosunun kuşağını bağlayarak hızlı adımlarla tren istasyonuna doğru yürüdü. İstasyon oldukça sakindi. Bir süre bekledi ve tren gelince kapının kenarındaki yere oturdu. Gözlerini karşıdaki cama sabitleyerek denizi izledi ilgili gözlerle. Kısa bir süre sonra çalan şarkıya dikkat kesildi.
“Yanmam gönlüm yansa da
Ecel beni alsa da
Gözlerim kapansa da
Yıldızların altında”
Genç kadın gülümseyerek sessizce şarkıya eşlik etti. Gitarı çalan gencin arkadaşı elinde torba ile trenin koridorunda gezerek “Sanatımıza destek olmak isteyen var mı?” diye sordu. Genç kadın cüzdanından birkaç kuruş çıkararak torbaya bıraktı. Genç gülümseyerek teşekkür etti ve ilerledi. Böyle güzel tesadüfleri çok seviyordu genç kadın. İç dünyasıyla ve düşünceleriyle dolu olduğu zamanlarda bir anda kulağına çalınan herhangi bir şarkı küçük de olsa iyi geliyordu ona. Bulunduğu durumdan ve ortamdan kısa süreli de olsa uzaklaştırıp rahatlatıyordu onu. Yarım saat sonra genç kadın Üsküdar sahilinde, denizin kenarındaydı. Gözlerini denizin uçsuz bucaksız manzarasına dikmiş geçmişi, geleceği ve bugünü düşünüyordu. Ülkesinde ve dünyada olan olaylar silsilesi her insan gibi onu da yeis içinde bırakıyordu. Yine de, her şeye rağmen nefes alabilmek güzeldi genç kadın için. Hayat hiçbir zaman toz pembe olamazdı. Acı olaylarla karşı karşıya kalmak ve üzülmek kaçınılmazdı. Fakat burada önemli olan her şeye rağmen insanlık duygusunu bir an olsun
kaybetmeden yaşayabilmekti. Çünkü insanlık duygusu her kalpte vicdan, merhamet ve sevgi tohumunu yeşertirdi.
Hüzünlü ama güzel bir hikaye.