google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html
top of page
Yazarın fotoğrafıDoğa Dema

Zemin Tavanla Bakışsın



Dolapların duvarlara tanıdığı alanlarda sıkıştık seninle. Dar ve özgürken ezberledim yüzündeki tüm gözenekleri. Küçük ve rahat karelerde izledim parmak uçlarından saç diplerine yükselen heyecanı. Dinmeyen gülüşlerini dinledim aylarca. Dinginleştim. Biliyorsun, acı bir kahve gibi tatsız ve sertim ama içime kattım seni, tenimle kapladım sevgini. Sonra ne oldu bilmiyorum, kanlarımız ısındıkça ısırdı bizi. Bir şey bizi dişledi. Nerede ve ne zaman olduğunu kestiremiyorum. Tren biletleriyle aşılacak mesafelerde değiliz. Neden böyle oldu? Seksen iki saat yürüsem, altı bin dakika yüzsem de yollar sana çıkmayacak mı? Neden böyle oldu?


Bedenlerimiz kıvrıla kıvrıla uyuşur diye bekliyorum. Senin gözlerindeki ağaçlarla benim gözlerimdeki mavi kalabalık elbet bir gün karışır diye, oynayan damarlarının sesi bizi kurtarır diye bekliyorum. İçine gömüldüğüm on dört metrekare bir odada sadece duruyorum. Kaybettim seni, ne dışarda ne içerde gülecek bir şey bulamıyorum. Kediler ve kelebekler inliyor, benimse çığlıklarımı kimse duymuyor. Hastalığa yakın tarafımın sesi yankılanıyor duvarlarda. Sana bu işkenceyi nasıl anlatırım? Çatık kaşım, asık yüzüm… Görüyor musun? Bir şiirin ortasına kustuğumuzu görüyor musun? Neden böyle oldu?


Sana buraya bazı şeyler koyuyorum.

Yol boyunca aklında olsun.

Lazım olursa açar okursun.

Olmazsa da olsun,

bir zararı yok burada dursun.


Şuraya bir cümle koydum.

Bırak, acımızı birileri duysun.

Hem zaten şiir niye var?

Dünyanın acısını başkaları da duysun!


Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın.

Ortada dursun.

Olur ya biri eline alır okşar,

biri alnından öper.

Az unutursun.


Buraya tabiatı koydum.

Ağaçları, suyu, ovayı, dağı.

Onlar bizim kardeşimiz,

çok canın sıkılırsa

arada onlarla konuşursun.


Buraya, küçük mutlu güneşler koydum.

Günlerimiz karanlık

ve çok soğuyor bazı akşamlar,

ısınırsın.


Buraya, bir inanç bir inat koydum.

Tut ki unuttun, tekrar bak,

o inat neyse sen osun.


Buraya yolun yokuşunu koydum.

Bildiğim için yokuşu.

Zorlanırsa nefesin, unutma,

ciğer kendini en çabuk onaran organ,

valla bak, aklında bulunsun.


Buraya umutlu günler koydum.

Şimdilik uzak gibi görünüyor,

ama kimbilir,

birazdan uzanıp dokunursun.


Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak;

sen şahane bir okursun.

Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun.

N’olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!


Burada bir tutam sabır var.

Kendiminkinden kopardım bir parça,

(bende çok boldur)

lazım oldukça ya sabır ya sabır,

dokunursun.


Burada güzel çaylar var.

Bu aralar senin için çok önemli.

Bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar.

Demlersin, maksat midene dostluk olsun.


Şuraya Youtube’dan müzikler,

Bach dinle filan, koydum.

Ama müzik konusunda sen benden daha iyisin,

koklayıp buluyorsun.


Buraya bir silkintiotu koydum.

Kırk dert bir arada canına yandığım,

kırkına birden deva olsun…


Birhan Keskin – Kargo

297 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

1 Comment


Emre Karataş
Emre Karataş
Sep 17, 2022

Kaleminize sağlık Doğa Hanım👏

Like
bottom of page